20 Temmuz 2012 Cuma

Küçük aptallar.


     Hani şu kaba insanlar vardır ya… Bencil, kendini beğenmiş, şımarık. Onlar için her şeyi yapan ebeveynlerine bir öpücüğü bile çok görürler. Odalarına girildiğinde çığlık çığlığa olurlar, istemezler onları. Şimdi açıklamak istiyorum onlara karşı önyargılı kötülemelerde bulunanlara: onlar ailelerini seviyor ve hayır, kötü insanlar da değiller. Bilemezsin ki kim ne düşünüyor asla, kim ne hissediyor onun kalp atışındaki bozukluğu ve rengindeki atmayı görmeden. Bu kadar körsün işte insanoğlu, gizli şeyleri göremediğin için değil; kör olduğunun bile farkına varamadığın için. Gençken aptalca şeylere ağlardık dersiniz hepiniz. Hepimiz olacak aslında o, ben de dâhil hani. Düşünürsen aslında olanları, şimdi daha saçma şeylere ağlıyoruz. Küçükken oyun arkadaşımız bize küstü diye ağlardık oyuncak yüzünden, öpünce barışacağını bile bile; şimdi de doğru düzgün tanımadıkları ‘tipli’ platonik aşklarının sevgilisi olduğunu duyunca ağlıyorlar. Ben ağlamıyorum. Tanımadığım tiplilere de âşık olmam zaten, o kadar düşemem. Cidden ama. Anlamıyorum insanları. Hadi erkekleri kötüleyip duruyor kızlar, ben de bir kızım ve dinliyorum falan ama konu aşk olunca erkeklerden beterler be abi. Yok, neymiş ilk görüşte aşkmış. Öyle demiyoruz biz ona ama neyse… Bana soracak olursanız ilk görüşte aşk diye bir şey yoktur. Önce beğenirsin (tip lan sırf tip), sonra hoşlanırsın (komiktir bak), sonra seversin (cici bir yanı ortaya çıkar kıyamazsın ona ya), sonra da âşık olursun (ya bu aşamaları adam gibi yerine getirmişsindir, ya da abazalanıp bu güzel kelimeyi boşa harcamışsındır ve sonunda Allah’ın her günü onu düşünür olmuşsundur). Öyle ilk görüşte aşka inanmıyorum ben şekerim. Hepsi hormonel gerçi, senin hormonun bozuksa ben ne yapayım yani şırıngalayacak halim yok ya kimseyi. Öyle yani. Sütten ağzım da yanmadı, bir deneyimim yok yani ‘‘Ahaha, biri bu kıza fena koymuş acıyı.’’ demenizin bir anlamı olmaz, kendi halinde hayatını yaşayan bir insanım ben, gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Öpüldün sonuna kadar okuyan cici insan <3.


19 Temmuz 2012 Perşembe

Küçükken.

     Küçükken her şey ne de güzeldi. Gökyüzü maviydi çünkü temizdi, deniz tuzluydu çünkü birisi tonlarca tuz döküvermişti içine. Babamız en büyük kahramanımızdı, annemizse tanrıçamız; her şeyi başarabilen meleğimiz. Büyüdükçe üzülüyor insan, ufaklığını hatırlayınca daha da üzülüyor. Diliyor yapmamış olmayı çoğu şeyi, hatırlıyor eskiyi ve geleceğe güzelce dönüp de bugünü şekillendiremiyor. Anı yaşayın diyecek değilim, şayet insanlar o kalıbı ''değersiz şeylerle hayatını öldür'' olarak algılamakta ısrar ediyorlar. Diyeceğim şu ki, ne yaparsanız yapın; olmuşla ölmüşe çare yok. Gönül isterdi ki olsun bir yolu, ama yok işte. Hayat dediğin ne cennete giden bir merdiven, ne de cehenneme giden bir otoban... Hayat dediğin bir test de değil, onu söylüyorum sana. O her şey. Bugün var, yarın yok. Her gün biri için yok oluyor; diğeri için doğuyor ve belki de sonsuza dek sürecek olan tek şey olan ölümün tek düşmanı olarak görüyoruz onu. Ancak ben öyle düşünmüyorum. Bence gayet de sıkı dostlardır ikisi, ne de olsa daima yan yanaydılar. Aralarında ufak bir çizgi vardı hep, sınır gibi değil de, geçiş gibi daha çok. Üzerinde yürüyenler oluyor, bir o kadar da dengesini kaybedip de düşenler. Ölüm olmadan hayat anlaşılmazdı ki; hayat olmadan ölümün gücü olmazdı. Bir korkudur insanoğlunun içini saran, buzdan bir el gibi boğazına yapışan ne zaman ölümün lafı edilse. Herkes ölümden korkar, herkes hiçlikten korkar, herkes sonlardan korkar. Bundandır sonuna gelince kitabı bir aşağıya doğru koyup da iyice bakmamız kabına; onu hatırlamak için. Çünkü bitirdiğimiz anda, tekrar okusak da aynı olmayacak o. Sürpriz olmayacak, şakası olmayacak, sadece ''Hah, ben burayı hatırlıyorum.'' olacak o kitabın ibaret olduğu şey. Ben de böyleyim işte. Büyük Okyanus'tan dalarım bir yazıya, Marmara'dan çıkarım yoğun trafiğin tam da kucağına. Acının bir kalıbı varsa cuk otururum, çünkü dostlarım, ben o duygusal insanlardanım.