Herkes ne de
güzel yaşıyor hayatını. Herkes ne de güzel koruyor kendini. Sinirlerini
bozarsan siliveriyorlar seni hemen. Düşünmüyorlar ikinci kez sen ne yaşadın da
öyleydin o gün veya ne kadar acıttı o çekinmeden savurdukları keskin dilleri.
Hamam böcekleri gibi olsaydım keşke, hani şu bir sürü insanın – ben dâhil –
görünce ‘‘Iyyyy.’’ oldukları o güçlü hamam böcekleri. Ne kadar da dayanıklıdır
onlar, kafalarını kopar yaşarlar yine de. Nükleer patlama olsun herkes ölür,
ama onlar değil. Güçlüdürler, dayanmasını bilirler, kalkanlarını asla
indirmezler. Öyle olsam ne vardı sanki… Bir hamam böceği olsam… Ancak ne yakar
yüreğimi bilir misiniz? O güzel, güçlü canlı, kimsenin yararına bile olmayan
amaçsız biri tarafından öldürülebilir kolayca. İşte bu yakar canımı. Hani bir
film izlersin, başrol neler neler atlatır tüm film boyunca ve sona
gelindiğinde… Karıncayı incitmeyecek bir sebepten ölür ya. O yakar canımı.
Hayatını kaybetmenin de güzel yolları vardır elbet, değecek birine feda edersin
kendini mesela, güzel olmalı o biçim bir ölüm, bir işe yaramışlık hissi dolar
içine. Ancak kahve almaya giderken ayağın takılır da yola düşüp otobüs altında
falan kalırsan, ne anlamı kaldı ki, hani hayatın? Ölümün? Bir asalettir benim benim
peşinde olduğum, bir ‘‘değer’’. Hayat denen kitabımın son sayfasında bir
anlamdır arayışta olduğum şey. Bir ifade. Sadece değecek bir şey. Herkeste, her
şeyde bunu arıyorum ben. ‘‘Değecek bir şey’’. Birisini seviyorsam değecek bir
şeyi olmalı onu düşünmemin, birisinden nefret ediyorsam geçerli sebeplerim
olmalı. Birisini takmıyorsam da buna değecek bir sebebim olmalı. Her yaptığın
hareketle kendinden bir şeyler kaybedersin, ha geri dönüş olarak daha fazlasını
da katabilirsin kendine tabii. İşte bu yüzden, ne yaparsan yap, kendinden
verdiğin şeye değecek bir şey olmasına özen göster sen. Egonun önüne koy
insanları hayatında bir kez bile olsun, çünkü son geldiğinde; amacına
ulaşamamış da olsan ‘‘Zaten olmayacaktı.’’ diyip de belki de ihtimali olduğu
düşüncesinin pişmanlığını yaşamak yerine ‘‘Elimden geleni yaptım.’’ demenin
zevkini yaşayacaksın. Ha egon gitti diye pişmanlık duyar mısın? Belki de. Ama
daha mı önemli ki? Yaptıklarını unutur diğerleri, affederler belki de seni öyle
söylemeseler de; affetmeyen, unutamayan sensindir. Çünkü herkesten çok kendini
sevdin, yaptığın hatalar o yüzden düşmez vicdanının dilinden. Herkesten çok sev
kendini, ancak feda et daha az sevdiklerin için. Kendimi sevmiyorum diye yalan
atma ne olursun, kendini sevmesen, seni sevenleri sevmezdin, sana hakaret
ettiklerinde sinirlenmezdin. Ne de olsa sevmezdin ki hakaret edilen kişiyi,
neden savunasın? Suçluyken de üzülmezdin. Suçlu olan, üstüne üstlük bir de
sevmediğin birini niye savunasın ki? Yapma işte böyle. Sev kendini, ne olursa
olsun, sen seni anlayabilecek tek kişisin ve ‘‘Ne hissettiğimi bilmiyorum.’’
dediğin anda bile aslında derinlerde, biliyorsun bütün doğruları. Sadece
cevabın üstündeki tozlu örtüyü kaldırıp da tozlar içinde kaybolmaktan
korkuyorsun. En kötü insanlar bile melekler kadar temiz bir çocuktu zamanında,
büyüyünce öldürmediler o çocuğu, öldüremezler de. Sadece hapsettiler onu,
acılarıyla, yanlış bilgileriyle sardılar. Sen sen ol, ara doğruları.