21 Eylül 2012 Cuma

Iyyy.


     Herkes ne de güzel yaşıyor hayatını. Herkes ne de güzel koruyor kendini. Sinirlerini bozarsan siliveriyorlar seni hemen. Düşünmüyorlar ikinci kez sen ne yaşadın da öyleydin o gün veya ne kadar acıttı o çekinmeden savurdukları keskin dilleri. Hamam böcekleri gibi olsaydım keşke, hani şu bir sürü insanın – ben dâhil – görünce ‘‘Iyyyy.’’ oldukları o güçlü hamam böcekleri. Ne kadar da dayanıklıdır onlar, kafalarını kopar yaşarlar yine de. Nükleer patlama olsun herkes ölür, ama onlar değil. Güçlüdürler, dayanmasını bilirler, kalkanlarını asla indirmezler. Öyle olsam ne vardı sanki… Bir hamam böceği olsam… Ancak ne yakar yüreğimi bilir misiniz? O güzel, güçlü canlı, kimsenin yararına bile olmayan amaçsız biri tarafından öldürülebilir kolayca. İşte bu yakar canımı. Hani bir film izlersin, başrol neler neler atlatır tüm film boyunca ve sona gelindiğinde… Karıncayı incitmeyecek bir sebepten ölür ya. O yakar canımı. Hayatını kaybetmenin de güzel yolları vardır elbet, değecek birine feda edersin kendini mesela, güzel olmalı o biçim bir ölüm, bir işe yaramışlık hissi dolar içine. Ancak kahve almaya giderken ayağın takılır da yola düşüp otobüs altında falan kalırsan, ne anlamı kaldı ki, hani hayatın? Ölümün? Bir asalettir benim benim peşinde olduğum, bir ‘‘değer’’. Hayat denen kitabımın son sayfasında bir anlamdır arayışta olduğum şey. Bir ifade. Sadece değecek bir şey. Herkeste, her şeyde bunu arıyorum ben. ‘‘Değecek bir şey’’. Birisini seviyorsam değecek bir şeyi olmalı onu düşünmemin, birisinden nefret ediyorsam geçerli sebeplerim olmalı. Birisini takmıyorsam da buna değecek bir sebebim olmalı. Her yaptığın hareketle kendinden bir şeyler kaybedersin, ha geri dönüş olarak daha fazlasını da katabilirsin kendine tabii. İşte bu yüzden, ne yaparsan yap, kendinden verdiğin şeye değecek bir şey olmasına özen göster sen. Egonun önüne koy insanları hayatında bir kez bile olsun, çünkü son geldiğinde; amacına ulaşamamış da olsan ‘‘Zaten olmayacaktı.’’ diyip de belki de ihtimali olduğu düşüncesinin pişmanlığını yaşamak yerine ‘‘Elimden geleni yaptım.’’ demenin zevkini yaşayacaksın. Ha egon gitti diye pişmanlık duyar mısın? Belki de. Ama daha mı önemli ki? Yaptıklarını unutur diğerleri, affederler belki de seni öyle söylemeseler de; affetmeyen, unutamayan sensindir. Çünkü herkesten çok kendini sevdin, yaptığın hatalar o yüzden düşmez vicdanının dilinden. Herkesten çok sev kendini, ancak feda et daha az sevdiklerin için. Kendimi sevmiyorum diye yalan atma ne olursun, kendini sevmesen, seni sevenleri sevmezdin, sana hakaret ettiklerinde sinirlenmezdin. Ne de olsa sevmezdin ki hakaret edilen kişiyi, neden savunasın? Suçluyken de üzülmezdin. Suçlu olan, üstüne üstlük bir de sevmediğin birini niye savunasın ki? Yapma işte böyle. Sev kendini, ne olursa olsun, sen seni anlayabilecek tek kişisin ve ‘‘Ne hissettiğimi bilmiyorum.’’ dediğin anda bile aslında derinlerde, biliyorsun bütün doğruları. Sadece cevabın üstündeki tozlu örtüyü kaldırıp da tozlar içinde kaybolmaktan korkuyorsun. En kötü insanlar bile melekler kadar temiz bir çocuktu zamanında, büyüyünce öldürmediler o çocuğu, öldüremezler de. Sadece hapsettiler onu, acılarıyla, yanlış bilgileriyle sardılar. Sen sen ol, ara doğruları.